2 Haziran 2014 Pazartesi

Hope To Find - Our Story About You

Hope To Find ve Our Story About You
Mireille Music
2014

          Aslında şahsen tanıdığım insanlarla müzik muhabbetine girmek bana çok farklı düşünceler ve fikirler katsa da konuştuğunuz insanların müzisyen olması ve albüm çıkarması da sizi gururlandırıyor. Türkiye gibi bir ülkede dünyaca çok benimsenmemiş ama kemik bir dinleyici kitlesi olan bir ana müzik türünün temsilcisi olmak zor olsa da bunun çok yararlarını ve pozitif yanlarını görmüyor değiliz. E sonucunda kaliteli müzik dinliyoruz öyle değil mi? Özellikle biz ciddi dinleyiciler bir müziği detaylı bir şekilde dinliyorsak ve önümüzdeki bir materyali öylesine geçiştirerek yorumlamayız. Alabildiğince geniş çerçevede düşünerek bir şeyler tartışmaya açar o konu üzerinde düşüncelerimizi yoğunlaştırırız. Bunu çoğumuz yapıyoruz.

       Türkiye’de progresif ve avangart müziğin icracısı olmak başlı başına yoğun bir çalıştırma gerektiriyor. Öyle ki siz bir materyal sunarken belki de yıllar evvelinden çalışmaya başlıyorsunuz ve ona göre bir çalışma hazırlıyorsunuz. Çok fazla “power/progressive metal” ya da “progressive etkili power metal” gibi sentez olayına girmeden bu türler arasındaki çizgiyi derinden çizmek gerekiyor. Hope To Find gibi ülkemizin nice güzide progresif/psikedelik topluluklarından olan İhtiyaç Molası, Nemrud, daha sert müzik icra eden Comma, artık dağılmış olan Disenchant ve İTÜ’lü Timecrash v.b. gruplar bir şekilde dinleyicisine ulaşabilmiş ama bunun devamını getirememiştir. Ya yabancı sözlü şarkı yazmaktan vazgeçmiş, kimisi zaman içerisinde Türkçe sözlüye dönmüş,  ya da Nemrud grubu gibi takdire şayan albümler ortaya çıkarmıştır. Bundan seneler evvelinden 90’lı yıllarda Bayt Gadol elemanlarından oluşan ve davulda Onur Ertem’in olduğu Requiem adlı topluluk da progresif müziğine olan katkısı yadsınamaz gruplarındandı ama maalesef bunun devamını getiremediler. Progresif Metal olarak ise Comma’nın “Elusive Dreams” adlı albümü bu türde Türkiye’den çıkmış safi örneklerden birisidir. Hope To Find ise merkezi İstanbul’da olmamasına rağmen kendini çok kolay kabul ettirmeye başlamış, hem besteleriyle ilginç olabilmiş, hem de enstrüman yetenekleri olan icra düzeyi yüksek müzisyenlerden oluşmuş ülkemizin yepyeni topluluklarından birisidir.

        Ülkemizdeki ve dünya genelinde şimdiye kadar yapılan sert progresif metal müziğine bakın ya Dream Theater ya da Pain of Salvation’dan besleniyor veya daha gerilere gidilirse RUSH gibi bir dev topluluktan da söz edilmekte… 2000’lerle birlikte bu düşünce yerini bambaşka topluluklarla besledi ve artık yepyeni türler ve yepyeni açılımlarla müzik dünyası sentez ve deneysel çalışmalarla karşı karşıya kaldı. Ülkemizdeki progresif müzik yapan topluluklara dikkat edin Comma, Dream Theater ve Queensrÿche’dan, Disenchant yine ve yine Dream Theater etkili müzik yapıyordu. Ancak bu durum o döneme göre kaçınılmazdı. Artık yeni kurulan gruplar ya Tool’dan ya da Tesseract’den feyz alabiliyorlar. Hope To Find’ın 2009 yılında çıkan “Still Constant” adlı EP’si ise bu alanda bu yapıyı biraz kırmıştır. Çünkü topluluk Dream Theater ve Pain of Salvation’dan aldığı feyz ile bunu “neo progressive” sularına bulaştırarak bir anlamda farklılığını kanıtladı. Bunun sebebi ise müzikal yapıdaki o sofistike düşüncelerdi. Grup ana akım müzik gruplarından beslenip kendi müzikal düşüncelerince çok değişik fikirler yaratarak bu EP’yi çıkardı. “Witness of Happiness”in içindeki dinamik yapı yerini bir sonraki “neo progressive” başyapıtı diyebileceğim “City Soul”a bırakıyordu ki bu bestenin içeriği ise direkt olarak Enchant’ın ilk dönemlerinde gördüğümüz duygusal pasajlar ve Polonyalı topluluk Satellite’ın da denediği o modern yapının bir başka benzeridir. Bu yapıyı ise Türk progresif müzik gruplarında şimdiye kadar kullanan hiç olmamıştır. Bu farklılığı yaratan en önemli unsurlardan birisi de klavyenin oldukça düşsel yansımasıydı.

        2014 yılında çıkan “Our Story About You” ise biraz önce bahsettiğim EP’deki yapının bir farklı versiyonu ve daha da geliştirilmiş biçimidir. Hope To Find’ın kadrosundaki değişimler gruba artı bir etki kazandırmış. Bunu da bestelerin içeriğindeki yeterli derecedeki ince nüanslardan anlayabiliyorsunuz. Artık Hope To Find’ın beste karakteri olarak kabul edeceğimiz “sakin giderken aniden patlama” durumlarını burada da yaşıyoruz ve gerçekten de bir şarkı yumuşak olarak başlayıp kendisini bir anda sert kulvarda bulabiliyor. Biz ise bestenin hangi tarafa gideceğini bilemememiz Hope To Find’ın müzikal zekâsının bir ürünü. Daha doğrusu şarkı yazarı/gitarist Zafer Yüksel’in Hope To Find’a kazandırdığı bir yapı. Bu albümde yer alan bütün müzisyenler genellikle progresif müzikte yer alan ve birçok müzisyenin yapmaktan zevk aldığı ama aslında hiç gerek olmayan “farklı bir şeyler yapayım diye enstrüman merkezli kasış” olayına girmemiş. Her şey olabildiğince sade çalınmış ve yoğun olan tek bir tonlama, beyni yoran tek bir melodi bile yok. Bu bence artı bir noktadır. Onun dışında Heavy Metal kısmı biraz arka plana alınarak şarkılardaki o “neo progressive” hava daha ön plana alınmış. Bana göre bu bir progresif metal kaydı değil aksine ülkemizin “neo progressive” alanındaki ilk ürünü bence. 

         Vokalist Mert Erdem’in dinleyene kırılganlık hissi veren çok farklı bir ses tonu var. Kelimeleri öylesine ince detaylarla yorumluyor ki nakarat kısımlarında sesini, tizlerini yükselterek insana duygusal anlar yaşatabiliyor. Sert pasajlarda ise gerektirdiği gibi söyleyebiliyor. Bana kalırsa kendisi İngiliz grup Big Big Train’in 1994 albümü “Goodbye To The Age Of Steam”de söyleyen Martin Read, Sieges Even vokalisti Arno Menses’in ve Polonyalı grup Millenium’un muhteşem vokalisti Łukasz Gall’in o tertemiz vokal hissiyatını içinde taşıyor. Bu haliyle birçok “neo progressive rock” grubunda tartışmasız vokalistlik yapabileceğini düşünüyorum. Şarkı yazarı/gitarist Zafer Yüksel’in EP’den beri gördüğümüz şekilde bu albümdeki bestelerde daha bir sadelik göze çarpıyor. Özellikle tonlamalarda bir parça ileri giderek ve daha çiğ bir yapı kullanarak besteleri olabildiğince kendi halinde bırakmış. Bazı bestelerdeki gitar sololarda ana melodi kısımlarında Enchant’ın “Wounded” ve “Time Lost” albümlerinde gitarist Douglas A.Ott’un kullandığı gibi melodik ve duygusal kullanıp tonlamaları da bu şekilde yaparak bir anlamda albümün genel karakterini ortaya çıkarmış. Davuldaki Yavuz Sözkan pek fazla teknikal hareketlere girmeden olabildiğince sade çalış stiliyle bestelere olumlu etki etmiş. Özellikle zil kullanımı ve melodik arayışlarda bulunmasını başarılı buldum diyebilirim. Gruba yeni giren basist Koray Ergünay’ı ise solo albümünden ve caz için yaptığı çalışmalardan tanıyorum. Kendisinin yer aldığı caz konserlerini izlediğimden albümde neler yapabileceğini tahmin ediyordum ki bestelere o kendine özgü tonunu yerleştirip ve caz partisyonlarını da aralara sıkıştırması beni pek şaşırtmadı. Gerçekten de çok iyi bir müzisyen. Klavyede yer alan Alper Dağalp ise beni pek şaşırtmayan müzisyenlerden birisi. “Still Constant” da yaptığı farklı ton hareketleriyle klavye üzerinde denediği inanılmaz çalışmaları sayesinde grubun kendisi sayesinde çok büyük bir kazanç sağladığı ortada.

       “Still Constant” nerede bitiyorsa oradan başlayan “Our Story About You” “Suddenly” şarkısındaki Mert’in vokalleri sayesinde nasıl bir albümle karşı karşıya kalabileceğimizin sinyalleri verilmiş oluyor. Bundan yıllar önce Alper Dağalp ile albümde farklı bir enstrüman tınısı kullanmalarının iyi olacağını söylemiştim ve “Suddenly”deki akordeon tınıları bunun cevabı oldu. Besteler hakkında çok fazla detaya inmeden yukarıda bahsettiğim grubun genel müzikal karakterinin bir örneği de “Yesterday, Today, Tomorrow”da yer alıyor. Yumuşak bir şekilde başlayan beste aniden ne tarafa gideceğini bilemeyeceğiniz bir yapıya dönüşüyor. Tıpkı Shadow Gallery’nin “Tyranny” albümünde yer alan “Ghost of a Chance”i gibi… Ardından gelen “Gently Broken” ise safi bir “neo progressive” eseri.  Zaten albüme yayılmış bir Big Big Train, Jadis, Sieges Even ve ilk dönem Enchant havası mevcut. Ayrıca şunu da belirtmeliyim ki “Our Story About You”, Polonyalı grup Millenium’un “Puzzles” adlı albümüyle ve yine Polonyalı grup Moonrise’ın 2012 yılı albümü “Stopover-Life”ı ile de akrabalık bağları içerisinde. Neden böyle düşünüyorum? Çünkü Mert Erdem’in vokalleri, Zafer Yüksel’in çok sert olmayan gitar tonları, farklı bir enstrüman tınısı ve en önemlisi tavır yüzünden akrabalık bağları yüksek. Pozitif olan sound yüzünden, umutlu olan, umut hissi veren, huzur hissi veren şarkılar yüzünden akrabalık bağları yüksek. Şöyle örnek verilebilir; Polonyalı topluluk Moonrise, progresif rock için farklı bir entrüman olan saksafonu “Stopover-Life” albümünde kullanarak çok romantik ve duygusal bir albüm yaratmıştır. Bu şarkıların gidişatını öyle değiştiriyor ki bir anda katarsis yaşamaya bile maruz kalıyorsunuz. Hope To Find’da buna yaklaşarak bir anlamda tavır olarak buna benzer bir şey deneyerek başarılı olmuştur. Bunun ardından “Through The Window”un girişi bana oldukça hüzünlü geldi. Bunun sebebi de tınısındaki o ince duygusal melodiler olabilir. Bundan başka “Kaleidoscope”un sonunda Koray Ergünay işi o caz bas partisyonları dudak ısırtıcı. Albümün en uzun bestesi sayılan “Alienation” ise gelecekte grubun klasikleşmiş şarkıları arasına girebilecek derecede usta işi bir şarkı. Akılda kalıcılığı bir yana modern ile geçmiş dönemin “neo progressive” havasını içerisinde taşıyor.


        Hope To Find “Our Story About You” ile bugün ana akım progressive rock’ın önemli bir kolu olan “neo progressive” tarzında çok başarılı bir albüm ortaya koymuş durumda. Gelecekte eğer bunu yazmak istemem ama dağılma sürecine girmezlerse ve bu tarzda devam edip müziklerini çok daha geliştirmeye elverişli bir yapı ortaya koyarlarsa çok daha iyi yerlere gelebileceklerine şüphem yok. Çünkü yaptıkları müzik içerisine yeni bir şeyler eklemeye çok elverişli.  “Our Story About You” şarkılarıyla devleşen, dinleyene pozitif bir his dünyası sunan bir albüm. Grubun sürekli çalışma içerisinde olması, yepyeni ve farklı çalışmalar sergilemesi ise en büyük dileğim.

9/10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder