9 Kasım 2012 Cuma

Royal Hunt - Paradox

ROYAL HUNT
PARADOX
Magna Carta Records/SPV

                                "Yarınlara inanmıyorum, bakış açımı asla değiştiremezsin."

           Şimdiye kadar yapılmış en başarılı progresif metal albümleri arasında bu çalışmayı göstermeyenler büyük bir hata yapmaktadırlar. Değeri pek bilinmemiş bir grup olan Danimarka çıkışlı Royal Hunt 1990’ların başlarından beri senfonik etkili, yer yer hard rock tınılarına yer veren müzikleriyle progresif metal dünyasında var olmaya çalışmıştır. Rusya doğumlu klavye ustası Andre Andersen önderliğinde kurulan bu topluluğun aşkla falan hiçbir zaman ilgisi olmadı. Onlara sorarsanız bizim işimiz hep “sosyal sorunlarla, dinle, inançlarla, savaşlarla, acıyla ve insanı insanlıktan çıkaran düşüncelerle oldu” şeklinde cevap alabilirsiniz.
Her progresif metal grubu gibi en başta Dream Theater etkisi taşıyan Royal Hunt müziğinin en büyük özelliği de senfonik yapıdan dolayı klavye ağırlıklı oluşu, gitarların bir parça geri planda takılması ve korolarla desteklenen vokal yapılarının melodikliği sayesinde de çok zengin materyalleri bir arada bulundurmasıdır. 1995 yılı albümü “Moving Target”ta Kore depremi ve Avrupa’da meydana gelen ve 200.000 kişinin ölümüne sebep olan salgını konu edinen grup bir sonraki çalışması “Paradox”da ise konsept yapıyı din olgusuna çeviriyor. Andre Andersen “Paradox” albümünün konseptini hazırlarken din olgusunda görülen çelişki yumağına bir bakış fırlatıp bu uğurda yaşanan savaşların kökenine iniyor ve “Gerçekte ne oldu?” sorusunu sorarak bizi de bu tartışmaya katıyor. Savaşlarda yaşanan ölümler, çekilen o acı yumağıyla beraber bir dinin diğerinden üstünlüğü ve dinde “Tanrı” kavramının yüceliği de bu bağlamda konsepte dâhil ediliyor.
Genelde karamsar bir portrenin çizildiği bu albüm şimdiye kadar bu müzik türünde yapılmış en etkili konsept albümlerden birisidir.

          “Paradox”da yer alan Andre Andersen dışındaki müzisyenlere baktığımızda ise vokallerde D.C. Cooper gibi karizmatik bir şahsiyeti görüyoruz. Karakteristik bir vokal tarzıyla bu albümdeki şarkıları öyle bir etkileyici kimliğe büründürmüş ki etkilenmemek imkansız. Bu albümden sonra kendisi hiçbir zaman aynı başarıya da ulaşamamıştır o da ayrı bir sorunsal. Gitarlarda yer alan Jacob Kjaer ise progresif metal dünyasının kendisinden saygıyla bahsettiği bir diğer isim. Davulda Allan Sorensen, baslarda ise Steen Mogensen grubun müzisyenleri arasında yer alıyor. Royal Hunt’ın başka bir özelliği de koral vokallerde bayan vokalistleri kullanmasıdır. Bu durum şarkılardaki etkiyi iki kat daha arttırıyor. Her yerinden karamsarlık ve eleştiri akan bu nadide yapıt D.C. Cooper’ın sakin vokalleriyle açılıyor ve hemen ardından gelen River Of Pain’in giriş cümlesi nasıl bir albümle karşılaştığımızı gözler önüne seriyor.

“I don’t believe in tomorrows you’ll never change my point of view
My fears and sorrows runnin’ down my spine, I tell you.
I watch my people dyin’, I watch them go – I don’t know where…
The skies are crying, washing out their blood into the…”

            River Of Pain, Royal Hunt’ın yaptığı en başarılı bestelerden birisi. Gayet teknik, Andre Andersen’in Hammond org tınılı klavye tonlarının bulunduğu, sıradışı bir gitar solosunu barındıran müthiş bir eser. D.C. Cooper’ın arıza vokallerinin bulunduğu çok yükseklerde duran çok büyük bir yapıt. Şarkının hemen bitimindeki o haykırışlar ve ikinci şarkı Tearing Down The World’e hemen bağlanışı mükemmel bir müzisyenlik örneği. Bu tarz hisleri çok az gruptan alabilirsiniz. Barok müziğin heavy metal ile bileşiminin çok açık bir örneği bu.

 Message To God ise grubun bir kaos ortamını resmetmesi açısından çok önemli bir şarkıdır. Klavyelerin ardından baslarla şarkıya girilişi, koral vokaller, enfes bir gitar solo sizi bekleyen unsurlar. Sorularla dolu bu şarkı “Paradox”un en önemli eserlerindendir. Albümün girişindeki melodi ile başlayan Long Way Home D.C. Cooper’ın sakin ama sorgulayan ses tonuyla mükemmele ulaşan bir çalışma. “It’s a long road, but ever longer to the blind” cümlesini söylerken verdiği nüanslar inanılmaz.

         9:30 dakikalık bir eleştiri bombardımanı olan, sorgulatıcı cümleler içeren Time Will Tell ise bir başka müzisyenlik göstergesi. Klasik/barok müzik ritim gitarlarla öyle bir buluşturulmuş ki 9:30 dakika boyunca hiçbir şey sekteye uğramıyor. Ritimlerin seviştiği duygusal gitar sololar, Cooper’ın bilindik vokal numaraları, bayan vokallerin rahibe kılığında rol oynaması ve en sonunda duyulan 4 el silah sesi! Albümün sonraki şarkıları Silent Scream ve It’s Over ise daha çok birbirini besteleyen şarkılar olarak gözüküyor.

 “Paradox” Royal Hunt’ın kayıt olarak en temiz, her enstrümanın kolaylıkla duyulduğu prodüksiyonu açısından da en başarılı albümü. Burada belirtmek isterim ki progresif metal daha çok majör grupların ekseninde dönüyor ve geride kalanlar bir şekilde unutulup gidiyor. Royal Hunt farklı duruşuyla ve estetiğiyle her zaman bu müzik içerisinde ayrı biçimde yer almıştır fakat şeytanın bacağını bir türlü kıramamıştır. Yine de “Paradox” her zaman kendisini fark ettirecektir. Evet, şimdiye kadar yapılmış en başarılı progresif metal albümleri arasında bu çalışmayı göstermeyenler büyük bir hata yapmaktadırlar.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder